20100928

TOPHANE VE ODA PROJESİ DENEYİMİ

8 yıl boyunca aynı mahallede "güncel sanat projeleri" gerçekleştirmiş ve yerinden ayrıldıktan sonra da çalışmalarına devam etmiş bir sanatçı kolektifi olan Oda Projesi olarak Tophane'de saldırı boyutunu alan olaylardan biz sanatçıların ve galericilerin de sorumlu olduğuna inanıyoruz.

Bu coğrafyada yaşayıp çalışan entellektüellerin genellikle kendinden farklı olan kişilerle ilişkiye geçmemesi, geçememesi, kendisini hep "öğreten" ve “başka” konumunda görmesi bugünkü olayların birçok nedeninden biri. Türkiye'de neredeyse gelenekselleşmiş olan sürekli bir karşılıklı dışlama potansiyelinin sonuçlarını yaşadığımızı düşünüyoruz.

Tophane’deki sanatçıların ve galeri sahiplerinin tümünün, mahallesiyle Oda Projesi deneyimi benzeri bir ilişkiye geçmesi zorunlu ve gerekli değildir elbette. (Bu deneyim yüzyüze, diyalog halinde, karşılıklılığı ve dinlemeyi ön plana alan, mekan kullanımlarına dikkat eden, özel ve ortak alanların hassas dengeler ile nasıl içiçe geçebildiğini gören, ve buna göre kimilerince “yumuşak” olarak değerlendirilen ilişki kurma ve üretme biçimleri üzerine düşünen bir deneyim; halihazırdaki gündelik yaşam pratiklerine saygı duyan zor bir bakış.) Ama özellikle Outlet, Depo ve Galeri Non gibi politik işlere ev sahipliği yapan duyarlı galerilerin/sanat mekanlarının, bulundukları çevrenin sosyal dokusunu gözetmekte o kadar da duyarlı davranmamış olması şaşırtıcıdır. "Tophane Art Walk" başlığının ve böylesine şok edici bir olayın ardından kaleme alınan basın açıklamasının yazılı versiyonunun veya internette yayılan metninin sadece İngilizce olması da düşündürücüdür. Başka dünyaları kapsamaya çalışırken, dışlamış olabileceklerimize dönüp bakmak gerekiyor, hele ki bu kişilerle aynı mekanı paylaşıyorsak. Örneğin Tophane galerileri, sanatçılar ve sanat izleyicileri imzalı basın açıklamasındaki*, tam Türkçeye çeviremediğimiz, bir kavram olan "community projects" olarak neyin kastedildiğini ve neler yapıldığını merak ediyoruz. Yine aynı basın bülteninde "şiddetin kabul edilemezliği"nin İstanbul’un “kültür başkenti” olmasına bağlanması da güncel sanatın ve güncel politikanın nasıl da birlikte, el ele kol kola hareket edebildiğini göstermektedir. Sanatçı ve galericiler neden hemen “taraf”larına geçtiler, neden işlerine yansıyan politik, eleştirel ve soğukkanlı bakışı bu olaya bakarken ve olayı açıklarken koruyamadılar? Radikal, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinin neredeyse tüm Tophane halkına yönelik, kutuplaşmayı destekleyen manşetleri, mutenalaşma anlamında hassas bir konumda olan Tophane'de yaşayanlara dair "bu insanlar buradan gitmeli" anlayışını meşrulaştırmıyor mu? Galeriler beyanlarında buna dikkat ediyorlar etmesine, ama medyanın bugünkü söylemi ya şiddeti, ya da insanların yerinden edilmesini meşrulaştırıyor.

Olayın sürekli yadsınmaya çalışılan ve "şiddeti meşrulaştırma" çalışması olarak nitelendiğinden, tartışılmasından neredeyse suçluluk duyacağımız başka bir boyutu ise, Tophane'nin bugün hızla mutenalaşmakta olan Galata, aşağıdan Karaköy ve özellikle İstanbul Modern ve Galataport projesi ile ve yukarıdan Galatasaray-Yeni Çarşı caddesi arasında sıkışıp kalmış olmasıdır. Tophane’deki galerilerin gazetelerdeki bazı açıklamalarında mutenaşlamanın farkında olduklarını ama yine de sadece kendilerini düşündüklerini görüyoruz: "Kiraların ucuz olması" ve "tabii ki dikkatli" oldukları, "çünkü bu sürecin galerileri de yerinden edeceği" gibi açıklamalar yer alıyor. Biliniyor ki, Oda Projesi de benzer bir süreçten geçti, daha henüz Galata yavaş yavaş mutenalaşmakta idi. Oda Projesi kapılarını ilk kez açtığında, konukların "burada evler ne kadar?" diye sormasıyla birlikte, ince bir ip üstünde hareket ettiğimizi anlamış ve artık geri dönülmez bir sürece girivermiştik. Ama Oda Projesi açılmadan önceki mahalle deneyimimizde de zaten yaşam biçimlerimizin farklılıklarına olduğu kadar ortaklıklarına da odaklanmaya çabalıyorduk; eleştirel ve dönüştürücü bakışımızı korumaya çalışarak. Ama sonuç olarak Galata mutenalaştı. Dolayısıyla salt mahalleyle ilişki kurarak mutenalaşmanın engellenemeyeceğini de ifade etmek gerekir.

Bu noktada sanatın/sanatçının sorumluluk alanını da yeniden tarif etmek gerekiyor. Mutenalaşma çalışmalarını yaratan makro politikalara, yukarıdan bakan planlamacı bakışa karşılık, mahallenin kendine özgü potansiyellerinin farkına varmak yeterli olmasa da en azından bu farkındalık için çaba göstermek gerekir. Mahalleyle ilişki kurmak, mekanın sırf kullanıcısı ve tüketicisi değil, üreticisi olmak çok uzun ve sabırlı olmayı gerektiren bir süreç ve yoğun bir çabadır.

Bu koşullar altında, Oda Projesi olarak hiçbir tarafta yer alamayacağımızı beyan etmek istiyoruz. Şiddeti kınıyoruz, galerilerin tutumunu da kaygı verici buluyoruz. Açılışta yaralananlar arkadaşlarımızdı, şiddeti anlamak ve kabul etmek mümkün değil. Ama verilmiş tepki üstüne hep birlikte düşünmemiz gerekir. Şiddeti yaratan koşullara tekrar tekrar bakmak gerekir.

Tophane deneyimini, sadece bir “vandallık”, “terör”, “eşkiyalık” olarak bakılacak bir durum olarak tanımlayıp bırakmak yerine kültür üreticileri olarak kendimize, mekanımıza, alışkanlıklarımıza ve terminolojimize; makro kent politikaları ile olan ilişkimize yeniden bakmak ve yenilenmek için bunun bir fırsat olduğunu görelim. Güncel sanat alanında üretimde bulunurken kamusal alan ve gündelik hayatın içinde hareket ederek, eleştirel bakan biz sanat üreticilerinin; mahalleli ve sanatçılar olarak "karşılıklı çikolata yedik ve barıştık" demeden, bir an önce biraraya gelerek fikir alışverişinde bulunması gereklidir.



Çok önemli not: Bu yazı, olayları çok taraflı bir biçimde yansıtan medya ve kısmen internet ağlarındaki beyanların ardından yazıldı. Yanlış anlaşılmış noktalar olabilir, dolayısı ile yüz yüze gelmenin acil olduğunu düşünüyoruz.

* düzelti: http://www.tophaneart.com/sitesinden basın açıklamasının Türkçe, İngilizce ve Almanca'sına ulaşabilirsiniz.

Oda Projesi
oda.projesi@gmail.com
Eylül 2010

20100924

GÜLSUYU-GÜLENSU DÜKKANINDAN HABERLER

24 temmuz 2009'da Kültürel Aracılar projesine ev sahipliği yapmak üzere kiralanan dükkândan, proje ekibi olarak 29 eylül 2010'da ayrılıyoruz.

Sabire Hanım ve eşi Haydar Sezgin'in, 40-45 yıl önce Sivas'tan Üsküdar'a oradan da Gülensu'ya ilk geldiklerinde toprak arsanın üzerine briket kullanarak yaptıkları gecekondunun ardından bu dükkân inşa edilmiş. Dükkân, önce bir otomobil garajı, depo ve daha sonra ise tuhafiyeci olarak kullanılmıştır. Kültürel Aracılar'a ev sahipliği yaparken bir buluşma yeri olan bu mekân; birçok sözlü tarih çalışmasının, etkinliğin, atölye çalışmasının, sunumun izlendiği, birlikte kurgulandığı bir alan olmuştur. Proje dükkânda sonlanırken, bizler bu çalışmanın dokümanter kitabı ve mahalleye dair bir sözlü tarih kitabı üzerine çalışıyor olacağız.

Kültürel Aracılar ekibi olarak misafirperverliğinden dolayı tüm mahalleye, mahalleliye, buluşmalara katılan, katkıda bulunan; projeyi destekleyen, eleştiren herkese teşekkür ederiz.

Kültürel Aracılar ekibi
Ece Sarıyüz, Nikolaus Hirsch, Philipp Misselwitz, Oda Projesi

20091229

KÜLTÜREL ARACILAR derken



2009 Mayıs ayından beri Oda Projesi, iki yıllık bir proje olan ve Allianz Kulturstiftung desteği ile gerçekleşen Kültürel Aracılar projesinin içinde yer almaktadır. Proje ekibi Ece Sarıyüz, Philipp Misselwitz, Nikolaus Hirsch ve Oda Projesi'nden oluşmakta ve şu anda Gülsuyu-Gülensu'da (Maltepe) gerçekleştirilmektedir. Proje merkez dışındaki mahallelerde kültürel oluşumlara, yapılara, aracılara bakmayı hedeflerken mahalledeki her adımında mahalleden ve "dışardan" yeni kişilerin ve fikirlerin katılımı ile değişmekte ve evrilmektedir.
Oda Projesi 10 senelik deneyimi içinden hareket ederek bu projedeki, mahalledeki ve proje ekibi içindeki konumunu, katkısını, üretkenliğini, hareket halinde iken tartışmakta ve düşünmektedir.
http://cultural-agencies.blogspot.com/

20091110

TONGUE




TONGUE is a project by Oda Projesi (Istanbul) and Nadin Reschke (Berlin) in Koproduktion mit Kultursprünge im Ballhaus Naunynstrasse im Rahmen von beyond belonging - translokalfrom 11.11. - 29.11.2009
tongue.sprachkurse@gmail.com

http://tonguesprachkurse.blogspot.com/

20091016

Annex 4 çıktı! Annex issue 4 is out!




Annex 4 is published under the Migration Gardens exhibition, a project in collaboration with Nis Rømer and Oda Projesi.
For the free download please click here

20090927

Migrating Gardens



Migrating Gardens
Oda Projesi (TR) and Nis Rømer (DK)
Møstingshus, Copenhagen, October 2009

Migrating Gardens is a collaborative project by Oda Projesi and Nis Rømer reflecting on the relation of micro-scale farming and migration. It is an investigation of why people move from one environment to another and how they manifest themselves in the city with their practices/professions from where they come from. The collaboration of Oda Projesi and Nis Rømer started with an inspirational visit to a Bostan, (old vegetable gardens of İstanbul) situated along the old walls of the city, still lying in its space of origin as a way of treating the land. The "bostan tradition" exists in the city of Istanbul since the Byzantian Period and was run by different people mentioned to be “minority” and is now run by the immigrants from the other regions of Turkey.

In Denmark farming has been a determining factor in national culture and identity and in the shaping of politics up until today through major political parties. Only one generation ago there was a farmer in most families. Today less than ½ % of the Danish population owns 63% of the land in Denmark. Being an industrialized farming nation and a part of EU, Danish agriculture is also a part of the complex problem of migration. Heavily subsidized food is dumped on the world market making it impossible for poorer regions to compete and live of their land.

One of the most important tendencies globally is the move from the countryside to major cities. UN estimated that 2007 was the first year when more than 50% of the worlds population lived in cities. One reason for this is that farming can no longer subsidize existence. In the coming years it is likely that climate change will drive even more people to migrate both nationally and internationally.

İstanbul is one of the strongest examples of this. It has grown with express speed from 800.000 inhabitants in 1950 to 12-15 millions today. This growth mainly happened by migration from the countryside and it has shaped the city, culture and society fundamentally.

The collaboration will lead a way to look at the usage of city space in different terms and point out to the micro scale interventions. The show will be acompagnied by a free newspaper with articles around the Bostan effect and the situation in Denmark both from geographical, NGO’s, historical perspective and with interviews with the gardeners from İstanbul and Copenhagen. The exhibition will share the documentation of the research while the lake will host floating gardens in inflated tractor tubes, a reference to the practice by some refugees attempting to cross the Mediterranean using inflated tubes as vessels.


The project will coincide with the climate summit in Copenhagen 2009.


Events Program:
Friday the 2nd of October
Opening of the Migrating Gardens exhibition

Saturday the 10th of October at 13.00
Field work; Biking through the informal green structures of Copenhagen with Oda Projesi, Nis Rømer. Starting point; Christianshavns Torv

Thursday the 15th of October at 17.00
Pls. dont step on the green
A talk by the artist group Oda Projesi about their work and opening of Migrating Gardens II

Monday the 19th of October at 17.00
Climatechange make people move
Talk about Green Migration and urban gardens