Mahalle: İçinden sokaklar, insanlar geçen kendine dönük olduğu kadar dışa kulak kabartan ve başkasına misafirperver olabileceği gibi onu içine almayı reddedebilen bir yapı, bir oluşum, bir deneyim alanı. Deyim: Mimarlar mahalle yapamaz. Bir mahalle için bakkal vazgeçilmez köşetaşıdır, bakkalsız mahalle antensiz radyoya benzer. Her mahallenin bir bakkalı olabileceği gibi hem bakkalı hem de bir avlusu olabilir, bu avlu hem bir buluşma mekanı, bir oyun alanı, piknik mekanı, çöplük, hem de çiçeklik, bataklıktır. Bazı mahallelerde eski sakinler artan emlak değerlerine dayanamayıp evlerini satmaya ve yeni gelenlere bırakmaya başlarlar. Bu yeni gelenler de güvenlik gerekçesi ile mahalleye bir bekçi kulübesi ya da güvenlik görevlisi kondurabilir, ev içini dahi aydınlatan güçlü sokak lambaları takabilir, hatta ve hatta mahalledeki çamaşır iplerini kesmek isteyebilir. Bu durumda mahallenin eski sakinlerinin birlik olup, yenilere “bir cevap” vermesi beklenir. Avlu mahallenin merkezinde ise -ki bu bir meydan da olabilir (ortasında bir kule olması şart değildir), bu avludaki orta nokta kaçak radyo yayını yapmak için antenin yerleşeceği alan olarak düşünülür. Tüm mahallenin gözlem alanına giren avlu, anten için güvenlikli ve rahat yayılım sağlayan açıdadır. Avlu sayesinde tüm mahalle kendini fiziki olmayan bir mekanda toparlar; bu mekan radyo stüdyosunun başka bir halidir. Radyo mahallenin misafir odası görevini görebilir.
Oda: İçinden insanlar, durumlar, anlar, zamanlar geçen katmanlaşmış olan yaşantıları taşıyabilen boyutu değişken, pencereli ya da penceresiz mekan. Oda denilen mekanın boyutu değişebilirken içine sığabilecek olanların yoğunluğu, boyutu ile doğru orantılı değildir. Örneğin, 15m2’lik bir odaya 154 kişi, bir kitaplık, bir radyo stüdyosu, 4 kişilik yemek masası ve sandalyeler, bir para çekme otomatı, bir salıncak, 4 ayrı evden gelen eşyalar… sığabilir. Bu durumda oda, ona güvenilmesi gereken bir birimdir; içinden her zaman köşesinde hayal edilecek bir yer ya da bütünü ile kasten işlevsiz bir mekan çıkabilir. Böylesi bir mekana zamanında sahip olmamak ileride karşılaşılacak olası mekanlara karşı kişiyi deneyimsiz, güçsüz bırakır ve mekanın mümkün tüm dönüştürücü gücü gözardı edilmiş, sisteme yenik düşülmüş olunur. İşte bu sebeplerden oda deneyiminden geçmiş her kişi gençlere “ bir odanız olsun” der. Odanın birleştirici özelliği ile ve sadece 3 harfin yanyana gelmesi ile ne güçler ortaya çıkacağı düşünülebilinir.
Balkon radyosu: Stüdyo radyosundan ayrılan özelliği ile ön plana çıkmaktadır. Kapısı, yalıtım sistemi, sabit masası, ışıklandırması ve havalandırması olan stüdyo radyosuna karşılık balkon radyosu havadar, komşulara ve her türlü hava şartlarına açık, hareketli, teknik donanım konusunda yetersiz ama istek ve inanç konusunda yeterlidir. Denendikçe olanakları ortaya çıktığından olanakları sonsuzdur, kendini yalnız hissetmemek ve teknik konuda destek almak için stüdyo radyosuna ihtiyaç duyar. Günümüzde bunun örneklerini görebiliriz ve hatta balkon radyolarından doğan enerji, kimi stüdyo radyolarında yeni çatlaklara, yeni oluşumlara ve kırılmalara, şaşkınlıklara yol açmaktadır. Bazı stüdyo radyoları mekanında yer alan “Varış” isimli çay pişirme makinaları, balkon radyosu çalışanları için herzaman önemli bir metafor olmuştur.
Kusurlu Ses: Gündelik yaşam içinde, kaldırımda, yer seviyesindeki seslerin duyumu ve yayımı sırasındaki işitsel kalitenin göreceli olarak “bozulması”. Kulağa yüzlerce filtre içinden geçerek, bozularak giren ses ve ağızdan dolaysızca çıkan, sokaktaki her türlü müdahaleye açık olan kusurlu ses, yaşayan sestir. Radyonun “ideal sesi” olarak tanımlanan şey, bir tür temsildir, ölüdür. Kusurlu ses canlı ve içtendir. “İdeal ses” ve “kusurlu ses”in ulaştıkları gövdede yarattıkları çınlama çok farklıdır. İdeal ses mesafe yaratır ama kusurlu ses, ulaştığı gövdenin yanı başındadır. Kulaktan giren seslerin “aklımıza, düşünceler kadar yakın olduğu”nu varsayarsak, yakın mesafeden işittiğimiz kusurlu ses, düşünmenin bir parçası oluverir. Kusurlu ses, gündelik ses’tir. Radyo, gündelik sesi yaymak için bir araçtır. Oda Projesi, Mayıs 2005’ten beri Açık Radyo’da kusurlu ses’in peşindedir.
Yararsız Uzam: “Benim için gerekli olan, ötekinin ‘varlığı’ değil, yaratılan uzamdır: arzunun iki taraflı yaşanması, öngörülemeyen bir doyumun paylaşılması olasılığı: oyunun kurgulanması değil, bir oyunun kendiliğinden varolması.”
Roland Barthes, Yazı Üzerine Çeşitlemeler- Metnin Hazzı
Radyo her şeyden önce bir mekândır. İçinden ses geçen bir mekân. Radyo’da sadece radyo yapılamaz. Teknik olanak, bu mekânın sunduğu birçok olasılıktan sadece biridir. Radyo yayıcıdır, dinleyici alıcıdır ama bu roller tersine döndüğü oranda bu ikili arasında sağlıklı bir ilişki oluşabilir. Dinleyicinin radyoya komşu olması, radyonun içine girmesi, “sunuyormuş” gibi yapması ile radyocunun dinleyicinin mekânına konuk olması ve “dinleyici” gibi davranması, birbirlerini anlamak adına önemlidir. Öyleyse bu mekânı pek çok farklı kullanıma açabiliriz. Radyoda buluşulur, yemek yapılır, sohbet edilir, yürünür, kitap okunur, dedikodu yapılır, susulur, radyo yapılır ve tüm bu eylemler çoğaltılabilir. Radyo tek bir işlevi olmayan kasten “yararsız” bir uzamdır.
“İşlevsiz bir uzam, “belirgin bir işlevi olmayan” değil ama, belirgin bir biçimde işlevsiz olan; çok işlevli olan değil (bunu yapmayı herkes bilir) ama işlev-dışı olan. Açıkça, diğer uzamları (eşya dolabı, gömme dolap, küçük giysi dolabı, derleyip toplama vs.) “özgürlüğüne kavuşturmak” için ayrılmış olmayan, ve yineliyorum, hiçbir işe yaramayan bir uzam.”
Georges Perec, “Yararsız bir Uzama Dair”, Espèces d’espaces.